20 Mayıs 2010 Perşembe

Tasavvuf felsefesini bilmeden, kitaptan pek hazetmeden, Şems ve Mevlana'nın aşkına "onlar gay'miş ya" diye bakan insanların aşkı değil benim aşkım.
Ne de olsa aşk dediğin; dokunmadır, öpüşmedir, çarşafları buruş buruş etmektir çoğunluk için.

"Aşık oldum" cümlesini çerez gibi yeriz, çitleriz, atarız sonra kabuğunu kenara.
Oysa ki ne naif birşeydir.
Anlayan için tek kaşın kalkışında, farkında olmadan gözünü dikip bakmada, "of ya yanlış birşey söylemedim umarım şimdi, rezil olmadım di mi" endişesinin içindedir.

Çok sessiz olduğunda, bir köşede otururken, insanları gözlemleme şansın olur. Işık başkasının üzerinde olduğunda senin keskin kenarlarını aydınlatmaz ve çok yumuşak görünürsün ya. Oysa o vakitler karşındakini okursun, öğrenirsin. Sessiz zamanlarda dengeleri kurarsın ya.

Aşk; tüm bu sessiz anlarda öğrendiklerinle, en zayıf noktaları farkındalığınla; kızdığında; tek bir kelime ile can yakabilecekken susmaktır. Başını yavaşça öne eğip, o kızgınlık anının geçmesini beklemektir.
Bildiğini bile belli etmemektir.
Kulağına hakkında söylenen kötü birşey geldiğinde " doğrudur, bir bildiği vardır" diyebilmektir.

karşılıksızlıkdır.
Çünkü sonuçta; aşık olarak yaşayamadıklarına kızıp da yanında kalarak yaşayabileceklerini kaybetmek aptallıktır.

Daha bitmedi...
Ama zaten ben ne bilirim ki?

1 yorum:

  1. senin dediğin bu değil biliyorum ama aşk diyince aklıma geldi;
    camus'ya göre; gerçek aşk, pek az rastlanan bir şeydir. aşağı yukarı yüzyılda iki ya da üç kez görülür. bunların dışında boş gurur ya da can sıkıntısı vardır.
    --
    en sevdiğim kısım, "kulağına hakkında söylenen kötü bir şey geldiğinde "bir bildiği vardır" diyebilmektir." kısmı.

    ikinci en sevdiğim kısım ise; "daha bitmedi" kısmı.

    YanıtlaSil