9 Nisan 2010 Cuma

O kadar korkutucu şey var ki evrende derler ya.
Aslında bu; düşünmeden, tartmadan, tutarsızca söylenmiş bir cümle.
sadece söylemek için söylenmiş gibi geliyor bana.

benim için bu cümle şöyle düzelmeli.
boşver evreni;
aslında o kadar korkutucu şey var ki sadece bir insanın küçücük kafasında...

en yakın arkadaşımın seneler önce anlattığı bir olay aklımdan çıkmadı hiç.
arkadaşı yürüyüşe çıkıyor.
tren yolunun kenarında dolaşırken, tam trenin geldiği anda raylara bir adım atıyor.

insan kafası kadar küçücük bir adım.
bilinçli verilen bir karar.
son kez verilen bir karar.
bir anda varken, diğer anda yok olma kararı.

O;
kararı;
bu adımdan sonrası ne olacak bilmeden veriyor.
Belli ki geride, kafasının içinde,
hiçbir umut, hiç bir hayal kalmamış da o adımı atabiliyor.
O;
hiçbirşeyin kalmadığı o ana, bir an bile daha fazla dayanmamak için o kararı veriyor.

kafanın içinde hiçbirşeyin kalmadığı o an; ne kadar korkutucu.
evreni ne yapacaksın;
al sana; küçücük beyninin içinde; evrenden bile daha kocaman bir boşluk.

büyük düşün derler ya;
kafanının içinde birkaç evreni yaratabilecek kadar alan varken;
düşüncelerinin küçücük penceresiz bir odasına kendini hapsedip hep aynı şarkıyı söylemek...

korkutucu...
değil mi?

7 Nisan 2010 Çarşamba

Eğitim şart!

geçen gün national geographic izlerken ( geçen gün benim için 1 sene öncesi tabi) yeni bir şey öğrenmenin mutluluğunu yaşadım.
şimdi önüme gelene anlatıyorum.
tabi insanlar benim duyduğum heyecanı duymayıp, garipmişim gibi davranabiliyorlar; o ayrı.

öğrendiğim bilgi:
alien filminin esinlendiği bir canlı türü varmış ( ki kulağa ne kadar kuul geliyor anlatamam).
Ve bu canlı bir tür yaban arısıymış ( ehh!).

şimdi alien filminde arkadaşların suratına yapışmak suretiyle kadın erkek demeden insancıkları hamile bırakan yaratık ( ki insanlara rastlamadan önce nasıl olup da ürüyordu, nerden gelmişti, nereye gidecekti, açıklanmaz ve ben de orasını hep merak ederim) itiraf edelim hepimizin sevdiği film kahramanlarından biridir. kendisi en kuul kötü adam listemde ilk ona girer.

işte alien'ın yaptığı muamelenin aynısını yaban arısı, tırtıla yapıyor.
şimdi burada benim en ilginç bulduğum kısmı anlatmaya başlıyorum. Yaban arısı iğnesini sokmak suretiyle tırtılın karın boşluğuna yumurtalarını bırakıyor. Yumurtalar tırtılın karnındaki sıvıyı yemek suretiyle büyümeye başlıyor. Ve öyle bir kimyasal mekanizmaları var ki tırtılın bağışıklık sistemi kendilerini yemesin diye, insan için hıv virüsü ile aynı şekilde çalışan tırtıl hıv virüsünü sisteme sokuyorlar.

neyse bunlar büyüyor felan ( ki belgeselin en sıkıcı 30 dakikasını oluşturuyordu). Tırtılın karnını yararak doğuyorlar. İşte tırtılın; alien'dan hamile kalmış bir insandan daha bahtsız kaderi burada devreye giriyor. Tırtıl ölmüyor. Onun yerine; daha önce bu yavrucukların sistemine saldıkları virüsün de etkisiyle, onları kendi çocukları sanıyor. Ve açlıktan ölene kadar onları koruyor. Kısaca yalan üzerine oturmuş bir aile bağı.

neyse...
çıkacak ders 1: farklı türler arası hamilelik, hamile kalan için kötü birşeydir. Korunsa iyi olur.
çıkacak ders 2: Farklı bir gezegene gidip, öyle herşeyi merak etmeyin. Yerde yürüyen, uçan, zıplayan el/örümcek arası birşey görürseniz, sevmeye kalkmayın. Zaman kötü, kimsenin niyeti belli olmuyor artık.

bitti.